“Cumhurbaşkanı ülkesinin gençliği insanları tarafından hırsız, katil, diktatör olarak anılıyorsa o Cumhurbaşkanı artık Cumhurun başkanı değildir.” Söyleminin Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunu Oluşturmayacağı Yönünde Ceza Genel Kurulu Kararı

“CUMHURBAŞKANI ÜLKESİNİN GENÇLİĞİ İNSANLARI TARAFINDAN HIRSIZ, KATİL, DİKTATÖR OLARAK ANILIYORSA O CUMHURBAŞKANI ARTIK CUMHURUN BAŞKANI DEĞİLDİR” SÖYLEMİNİN CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇUNU OLUŞTURMAYACAĞI YÖNÜNDE CEZA GENEL KURULU KARARI 

Cumhurbaşkanına hakaret konusu son yıllarda hukuk dünyasında çok fazla tartışılan bir konu halini almıştı. Bu minvalde toplum kendisine ceza davası açılması ve akabinde oluşacak ceza yargılamasından kaynaklı olarak Cumhurbaşkanı hakkında konuşmaz hale gelmişti. Cumhurbaşkanı hakkında en ufak eleştiri dahi hakaret kapsamında değerlendirilerek davalar açılmaktaydı. Bu davalar halen açılmaktadır. Fakat Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Vedat Şorli tarafından yapılan başvuruda 19.10.2021 tarihinde ihlal kararı vermiştir. Bu karar şu şekildedir;

“Başvurucu Vedat Şorli, 2014 ve 2016 yıllarında Facebook’ta paylaştığı karikatür ve alt yazılı fotoğraf nedeniyle tutuklanmış, 2 ay 2 gün tutuklu kalmış ve yapılan yargılama sonucunda 11 ay 20 gün hapse mahkum olmuş ancak, hükmün açıklanması 5 yıl geri bırakılmıştır. Başvurucunun Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvuru ise, kabul edilemez bulunmuştur.

AİHM değerlendirme yaparken, AİHS’ye ve kendi kararlarına dayanmış ve Avrupa Konseyi’nin şu belgelerine atıfta bulunmuştur: (i) 12.2.2004 t.li Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “Medyada Siyasi Tartışma Özgürlüğü Bildirisi” (Türkçe metni mevcut); (ii) Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin, hakarete ceza verilmemesine ilişkin kararı (Towards Decriminalisation of Defamation – PACE Res. 1577(2007)) ve (iii) Venedik Komisyonu’nun TCK md. 216, 299, 301 ve 314 ile ilgili 15.3.2016 t.li görüşü (opinion no. 831/2015).

AİHM, başvurucunun tutuklanmasını ve hükmün açıklanması geri bırakılmış olsa da, hapis cezasına mahkum edilmiş olmasını, başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirmiştir. AİHM’ye göre, hakaret suçu açısından Cumhurbaşkanının herkesten daha çok korunması ve Cumhurbaşkanına hakaretin (TCK 299), genel hakaret suçundan (TCK 125) daha ağır ceza ile cezalandırılması AİHS’nin ruhuna uygun değildir. AİHM, 26.6.2007 t.li Artun ve Güvener / Türkiye ihlal kararında da, Cumhurbaşkanının itibarının korunması ile Cumhurbaşkanı hakkında görüş bildirme ve bilgi verme özgürlüğü karşılaştırıldığında, Cumhurbaşkanının itibarının korunması amacıyla söz konusu özgürlüğü kullanan kişiye hapis cezası verilmesinin haklı bir yanının bulunmadığını belirtmiş, aksi tutumun, çağdaş uygulama ve siyasal kavramlarla bağdaşmayacağını vurgulamıştır.

AİHM ayrıca, yetkililerin, kurumsal kamu düzenini korumak için ilk iş olarak ceza yargılamasına başvurmaktan geri durmalarının ve ceza yargılaması yerine, özel hukuk yaptırımları gibi başka seçeneklere yönelmelerinin gerekli olduğunun altını çizmiştir. Bu bağlamda, çok düşük tutarlı para cezası bile cezai yaptırım niteliği taşıdığından, ceza yargılamasına başvurmaktan geri durulmasının gerekliliğini ortadan kaldırmamaktadır. AİHM’ye göre bu husus, ifade özgürlüğüne müdahalenin orantılı olup olmadığının belirlenmesinde önem taşımaktadır.

AİHM, Hükümetin, başvurucunun mahkumiyetinin güdülen amaçla orantılı veya demokratik toplum açısından gerekli olduğunu ortaya koyamadığını da vurgulamıştır.

AİHM, başvurucuya 7500 Avro tazminat ödenmesini öngörmüştür. Kararın önemli bir özelliği de, ihlalin giderilmesi için, TCK 299’un, ifade özgürlüğünü güvence altına alan AİHS md. 10’la uyumlu hale getirilmesi gerektiğini belirtmesidir.

Karar oybirliği ile alınmıştır; temyiz edilmediği takdirde, 3 ay sonra kesinleşecektir.”

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından verilen bu kararlar doğrultusunda Cumhurbaşkanına Hakaret suçundan daha az sayıda soruşturma başlatılacağını ümit etmekteyim. Soruşturma başlatılsa bile bu suçun unsurlarını oluşturmuyorsa ilk derece mahkemelerince yapılacak ceza yargılaması neticesinde daha rahat bir şekilde BERAAT kararları verileceğini düşünmekteyim. İyi okumalar.

Bursa Ceza AvukatıCeza Genel Kurulu

2018/62 E. , 2022/542 K. “İçtihat Metni”

Yargıtay Dairesi : (Kapatılan)16. Ceza Dairesi

Sanık … hakkında Cumhurbaşkanına hakaret suçundan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda 5271 sayılı CMK’nın 223/2-c maddesi uyarınca sanığın beraatine ilişkin … 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 01.03.2016 tarihli ve 418-126 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 22.06.2017 tarih ve 4257-4742 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 09.11.2017 tarih ve 143777 sayı ile;

“……Partisi Öncü Gençlik organizesinde… ilçesi, … … Pastanesi önünde toplanan grup basın açıklaması yapan …Partisi Öncü Gençlik İl Başkanı … tarafından ‘Bir Cumhurbaşkanı ülkesinin gençliği insanları tarafından hırsız, katil, diktatör olarak anılıyorsa o Cumhurbaşkanı artık Cumhurun başkanı değildir’ (CD içindeki olay görüntülerinin 6 dakika 30. … ila 6 dakika 46. saniyeleri arasında) şeklindeki sözleri ile Cumhurbaşkanının ‘onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek şekilde bir fiil veya olgu isnat etmek suretiyle ağır eleştiri ve fikir özgürlüğünün sınırlarını aştığı ve bu şekilde atılı suçu işlediği…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 14.12.2017 tarih ve 2996-5902 sayı ile itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

…Partisi Öncü Gençlik organizesinde … ili,… ilçesi, …-… Pastanesi önünde toplanan gruba hitaben basın açıklaması yapan …Partisi Öncü Gençlik İl Başkanı sanık … tarafından, “… hafızasını biraz yoklasın …duvarlarının nasıl yıkıldığını hatırlasın Kayserinin akıbeti de aynen öyle olacaktır. … zindanlarını onların başına yıkacağız. Bin Bin odalı saraylar da yaptırsalar, bin odadan hangisine saklanırlarsa saklansınlar enselerinden tutup atacağız. …’ın hukuk bilmediğini biliyorduk. Artık tarih bilmediği de ayyuka çıkıyor. Ama öğrenecek gençlikte uğraşanlar hukuku keyfinin aracı haline getirenler yıkılırlar. Bunları yaşayarak öğrenecekler Erdoğan üniversitelere giremiyor sokakları halka kapatmadan halka çıkamıyor. Bir Cumhurbaşkanı ülkesinin gençliği insanları tarafından hırsız, katil, diktatör olarak anılıyorsa o Cumhurbaşkanı artık Cumhurun başkanı değildir. Buradan … ‘a sesleniyorum, … zindanın yıkılışını hatırla” şeklinde konuşma yapıldığı,

… Bakanlığının 21.05.2015 tarihli ve 2617-33224 sayılı olurları ile sanık hakkında Cumhurbaşkanına hakaret suçundan kovuşturma izni verildiği anlaşılmaktadır.

Bursa Ceza AvukatıSanık aşamalarda; ifadelerin büyük kısmının siyasi eleştiri kapsamında olduğunu, basın açıklaması yapmalarındaki amacın partilerinin … Gençlik Kolları İl Başkanının tutuklanmasını protesto etmek amacı taşıdığını, bizzat Cumhurbaşkanına yönelttiği bir hakaretin olmadığını, sadece somut bir durum tespitinin söz konusu olduğunu, sadece ülkenin gençleri böyle diyorsa “Cumhurbaşkanı Cumhurun başı değildir” şeklinde bir ifade kullandığını, tutuklanan arkadaşlarının bu beyanlarından dolayı tutuklandığı için onun sözlerine atıf yaptığını, yoksa doğrudan hakaret kastının ve söyleminin olmadığını, suçlamayı kabul etmediğini savunmuştur.

Uyuşmazlığın esasını oluşturan kanuni düzenlemelerin açıklanması gerekmektedir.765 sayılı mülga TCK’nın 158. maddesinde düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçunun öğeleri ile bu doğrultuda genel ve bu suç açısından özel bir hukuka uygunluk nedenini oluşturan eleştiri hakkı üzerinde durulmalıdır.

Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti; çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir. Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve özgürlüğüdür. Demokrasinin “olmazsa olmaz şartı” olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır.

İşte bu özelliğinden dolayı ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilerek birçok uluslararası belgeye konu olmuş; T.C. Anayasası’nda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur.

Bu bağlamda;

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesinde;

“Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, karışmasız görüş edinme ve herhangi bir yoldan ve hangi ülkede olursa olsun bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir”,

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin; 10. maddesinin 1. fıkrasında; “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir”

Hükümlerine yer verilmiş;

Anayasa’nın;

25. maddesinde düşünce ve kanaat hürriyeti başlığı altında;

“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz”,

26. maddesinde, İHAS’nin 10. maddesinin 1. fıkrasındaki düzenlemeye benzer şekilde;

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir”,

Hükümleri yer almış;

Ancak, ifade hürriyetinin sonsuz ve sınırsız olmadığı, kısıtlı da olsa sınırlandırılmasının gerekeceği uluslararası ve ulusal alanda normlara konu edilmiştir.

Bu cümleden olarak uluslararası alanda;

İHAS’nin;

10. maddesinin 2. fıkrasında,

“Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir”,

17. maddesinde ise;

“Bu sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz”

Şeklinde düzenlemeler yapılmış,

Ulusal alanda ise Anayasa’nın;

2. maddesinde;

“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve … anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir”,

13. maddesinde;

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”,

14. maddesinde;

“Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.

Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir”,

26. maddesinin 2 ve devamı fıkralarında ise;

“Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir”

Hükümlerine yer verilmiştir.

Bursa Ceza AvukatıAnayasa’nın 2, 13, 14 ve 26/2. maddeleri ile İHAS’nin 10/2 ve 17. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; hürriyetlerin demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak; ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu güvenliği ve düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı gücünün otoritesinin ve tarafsızlığının korunması için kanunla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlama ve yaptırımlara tabi tutulacağı anlaşılmaktadır. Nitekim, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelerin dar yorumlanması gerektiği, sınırlandırma için önemli bir toplumsal ihtiyaç veya zorunluluğun bulunması, bu sınırlandırmanın meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması, sınırlandırmada aşırıya gidilmemesi ve her halükârda gelişimi zedelemeyecek ölçüde yapılması görüşü genel bir kabul görmüştür.

Sınırlama veya müdahale için yasal bir düzenleme, sınırlamanın meşru bir amacı, fıkrada sayılan sınırlama nedenlerinin bulunması, sınırlamanın meşru amaçla orantılı ve demokratik toplum bakımından “zorunlu” olması gerekmektedir.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesine göre;

“Sınırlama için belli bir sınırlama nedeninin varlığı yeterli olmayıp, aynı zamanda demokratik bir toplum bakımından zorunluluk bulunmalıdır. Zorunluluk, ölçüsüz bir sınırlamaya olanak tanımaz. Üye devletlere sınırlamada bir takdir alanı tanınmakla birlikte, ifade özgürlüğünün önemi nedeniyle devletler üzerindeki denetim sıkı olmalı, sınırlandırma zorunluluğu inandırıcı bulunmalıdır. Dolayısıyla, sınırlamalar dar ve sınırlayıcı bir ölçüde yorumlanmalıdır. ‘Kamu düzeni’ genel hükmünde düşünülebilecek sınırlama nedenleri, genel çıkarların, yargı gücünün otorite ve yansızlığının ve başkalarının ünü ya da haklarının korunması amacıyla sınırlamaya konu olabilir.

Anılan önlemin izlenen meşru amaçla sınırlı olması şeklinde ifade edilen ölçülülük ilkesi, demokratik bir rejimin dayandığı ‘değerler’, (çoğulcu, hoşgörülü, hukuka ve bireysel özgürlüklere saygılı) öne çıkarılarak titiz ve derinleştirilmiş bir denetime tâbi tutulmalıdır” (Prof. Dr. İ.Özden Kaboğlu; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nde İfade Özgürlüğü, sh. 111 ve 112.),

“Demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden birini ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade hürriyeti, sadece kabul gören veya zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bunlar demokratik bir toplumun olmazsa olmaz tölerans ve hoşgörünün gerekleridir” (Prof. Dr. D.Tezcan, Yrd. Doç. Dr. M. R. Erdem, Yrd. Doç. Dr. O.Sancaktar, Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, 2.Baskı,sh.462.).

Günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, istisnaları dışında, geniş bir yelpazeyle düşünceyi açıklama hakkı korunmakta ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmek suretiyle özgürlüğün sağladığı haklardan en geniş şekilde yararlandırılmaktadır.

Ne var ki iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle cezai yaptırımlara bağlanmaktadır.

Bu kapsamda, Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme fiillerini yaptırıma bağlayan 765 sayılı mülga TCK’nın158 ve aynı eylemleri yaptırıma bağlayan 5237 sayılı TCK’nın 299. maddeleri incelendiğinde;

765 sayılı mülga TCK’nın 158. maddesinde “Reisicumhura muvacehesinde hakaret ve sövme fiillerini işleyenler… cezalandırılır.

Hakaret ve sövme Reisicumhurun gıyabında vaki olmuş ise faili, bir seneden üç seneye kadar hapis olunur. Reisicumhurun ismi sarahaten zikredilmeyerek ima veya telmih suretiyle vaki olsa bile mahiyeti itibariyle Reisicumhura matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa tecavüz sarahaten vuku bulmuş addolunur” hükmüne yer verilmiş,

Aynı fiiller 5237 sayılı TCK’da hakaret ve sövme ayrımının kaldırılması nedeniyle, Cumhurbaşkanına hakaret suçlarını yaptırıma bağlayan 299. maddesinde,

“(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Her iki maddedeki suçun maddi unsuru, “hakaret ve sövme” teşkil edecek herhangi bir harekettir. Söz konusu hareketler; söz, yazı, resim, işaret veya benzeri vasıtalarla gerçekleştirebilir, ancak hakaret ve sövme içeren bu eylemlerin Cumhurbaşkanına matufiyeti şarttır. Maddedeki hakaret ve sövme terimleri765 sayılı mülga TCK’nın 480 ve 482. maddeleri ile 5237 sayılı TCK’nın 125. maddesine göre belirlenecektir.

Bu suçla Cumhurbaşkanlığının fonksiyonları değil, Cumhurbaşkanının şeref varlığı korunmaktadır. Genel hakaret ve sövme suçlarında olduğu gibi Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme suçunun oluşması için de onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya toplumun sahip olduğu düşünce ve duyguları sarsıcı fiil veya sıfatlar isnat veya izafe edilmelidir. Ne tür hareketlerin şeref ve itibarı ihlal edici olduğu, toplumda hâkim olan ortalama düşünüşe ve anlayışa göre belirlenmelidir. Bunu tayinde ölçü bireyin özel duyarlılığı değildir, bu itibarla basit bir saygısızlık hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez. (Erman S.Hakaret ve Sövme Suçları, s.80 vd.)

Suçun işlenmesi için genel kast yeterlidir, failde siyasi veya Devlet Başkanlığı sıfat ve görevi ile ilgili saik aranmasına gerek bulunmamaktadır.

Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak onu hukuka uygun kılan, diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir nedenin bulunmamasına bağlıdır. Bu kapsamda, basın yoluyla işlenen suçlarda hukuka uygunluk nedeni oluşturan haber verme ve eleştiri hakkı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Temelini Anayasa’nın 28 ve devamı maddelerinden alan haber verme ve eleştirme hakkının kabulü için, açıklama veya eleştiriye konu olan haberin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamu ilgisinin ve yararının bulunması, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması gerekir. Düşünce özgürlüğü ve dolayısıyla eleştiri, demokratik toplumlarda vazgeçilmez bir haktır. Toplumun ilerlemesi ve yararı için zorunludur. İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenilmeye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bu, demokratik toplum düzeninin ve çoğulculuğun gereğidir. Eleştiri de kaynağını bu özgürlükten alır. Eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz. Eleştiri övgü olmadığına göre sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır.

Ancak eleştiri hak ve görevi kötüye kullanılmamalı; küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılmalıdır.

Sayılan öğelerden birisinin olmaması hâlinde haber verme ve eleştiri hakkından söz edilemeyecek, eylem hukuka aykırı olacaktır.

Bu kapsamda, Devletin birliğini temsil eden … makamının da diğer Anayasal ve yasal kurumlar gibi eleştiriye açık olması doğaldır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

…Partisi Öncü Gençlik organizesinde … ili,… ilçesi, …-… Pastanesi önünde toplanan gruba hitaben basın açıklaması yapan Gençlik İl Başkanı sanık … tarafından …hafızasını biraz yoklasın … duvarlarının nasıl yıkıldığını hatırlasın Kayserinin akıbeti de aynen öyle olacaktır. … zindanlarını onların başına yıkacağız. Bin Bin odalı saraylar da yaptırsalar, bin odadan hangisine saklanırlarsa saklansınlar enselerinden tutup atacağız. …’ın hukuk bilmediğini biliyorduk. Artık tarih bilmediği de ayyuka çıkıyor. Ama öğrenecek gençlikte uğraşanlar hukuku keyfinin aracı haline getirenler yıkılırlar. Bunları yaşayarak öğrenecekler Erdoğan üniversitelere giremiyor sokakları halka kapatmadan halka çıkamıyor. Bir Cumhurbaşkanı ülkesinin gençliği insanları tarafından hırsız, katil, diktatör olarak anılıyorsa o Cumhurbaşkanı artık Cumhurun başkanı değildir. Buradan … ‘a sesleniyorum, … zindanın yıkılışını hatırla” şeklinde konuşma yapılan ve … Bakanlığının 21.05.2015 tarihli ve 2617-33224 sayılı olurları ile sanık hakkında Cumhurbaşkanına hakaret suçundan kovuşturma izni verilen olayda,

Bursa Ceza AvukatıCumhurbaşkanına hakaret suçundan mahkûmiyetin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelip gelmediği ve gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığı hususu açısından; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle eleştiriye daha fazla katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu her zaman vurgulanmıştır. Demokratik bir toplumda siyasetçilere diğer siyasetçileri, hükûmet mensuplarını ve kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanındığı, seçmenlerini temsil eden, onların taleplerini, endişelerini ve düşüncelerini politik alana aktaran ve çıkarlarını savunan seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğünün özellikle değerli olduğu, bu sebeple müdahale eğer bir siyasetçinin ifade özgürlüğüne yönelik ise başvuruların çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerektiği göz önüne alındığında ve sanığın konuşmasının içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde sözleri ağır eleştiri niteliğinde olan ve mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyuta ulaşmayan sanığa atılı Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan ve sübutun varlığına yönelen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanığa atılı Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluştuğu ve bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 13.09.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

 

Bursa’da Ceza Davaları Avukatlık Hizmeti

Bursa’da ceza davalarında avukatlık hizmetleri sunan Kemal Uslu Avukatlık Büromuzun web sitesine girerek “İletişim” sayfamızdan bizlere ulaşabilirsiniz. Bu sayede Ceza Hukuku kapsamında yer alan hizmetlerden yararlanabilir, hem danışmanlık hem de avukatlık arayışınıza bir son verebilirsiniz.

Lütfen bizimle iletişime geçin.

Web sitemizde size mümkün olan en iyi deneyimi sunmak için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederek, çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Kabul.
Privacy Policy